denemeler 1
Önceleri yani galu belada mananın hepsi bizdeyken dünyaya manayı kaybederek ve manayı aramak için geliyoruz. elbette benim bu giriş cümleme itiraz edenleriniz olacaktır. Zira herkesin dünyaya geliş amacı birbirinden farklı olabilir. Hatta en başta unutmam ben bunu dönmem bu davamdan diyenleriniz bile davasından dönmüş başka yollara sapmıştır. Nitekim hayat, bizim davalarımızla hiç mi hiç ilgilenmiyor. Bu hergelenin amacı bizi kendi amaçlarına hadim eylemek, kendi labirentlerinde bir aman, bir menfez arayan fare gibi koşturmak.. Neyin menfeziyse artık bu!
Çocuklukta hepimiz bir deli fışkındık -hiç inkar etmeyin. Yok efendim, benim dünya uslusuydum diyenlerinizin bile elbette çocuklukla gelen hin, şeytani planları vardır. Siz fark etmemişsinizdir. Evet, doğrusu bu "fark etmemek".. Çocukluk böyledir işte. İnsan deli bir ruha sahiptir ancak ruhu aramak veya onun ne'liğine dair düşünmek gelmez. Aslında çocukluğumuzda ruhumuz çok ama çok derinlerde olmasına rağmen o boş bir levha gibi satır satır yazdırır bize kendi makberini. Makber dediysem de o makber o makber değil ha.
Zaman geçer deli-kanlılık gelir. benim her zaman benzettiğim gibi ahırdan ilk defa çıkmış buzağı gibi oluruz ve nereye saldıracağımızı bilemeyiz. İşte bu "nereye" dediğimiz şey bizi ruhumuzu aramaya sevk eden şeydir. Sizleri bilmem ama ben belki de ruhumun çok derinlerden olduğunu işte o çağlarda fark ettim. Herkesin yolculuğu elbette farklı; kimseyi geciktiği veya erken yetiştiği için suçlayamazsınız. Ki zaten ne fark vardır ki, gecikmek ile erken varmak arasında. Çünkü geciken de erkenci de o anda hiç olamamıştır. Kime göre gecikmek neye göre erken varmak. Bu bana her zaman Cahit Sıtkı'yı hatırlatır; yaş otuz beş, yolun yarısı.. Kime göre yolun yarısı..
İsmet Özel değilim ama benim de yırtlağımda bir harf büyüyor ancak buna alışır mıyım Allah bilir. en başta mana demiştik ya he işte anlatımızın başına dönelim. Bir harf, bir tını, bir kelime, bir cümle, bir alem. Hepsi kendi içinde spesifik bir tercih yapıldığında beni çok derin çukurlara çekebiliyor. Mesela "orada" diyorum kendime. Henüz uykumu veya uykusuzluğumu bölen bir ses yüklenmeden gecenin bir vaktinde "orada" diye kendime sesleniyorum içimden.. Ne çok yere götürüyor beni bu kelime! Bitkinliğin ortasına gidiyorum, geçmişi elimdeki değnekle dürtüyorum, geleceğimden vazgeçiyorum. Hatta geleceğimi tek kalemde yazıp bitiriyorum. Sakın düşünülmesin bu yazmalarım çizmelerim geçmişe ve geleceğe seyahatlerim saatleri alıyor. Burada geçen zaman dilimi dışarıdan farklı bir kuralla işliyor; akan bir mekan, duran biraz zaman içindeyim. Sizler için bu kelime bir şey ifade etmemiştir eminim. Ancak biliyorum sizin de sizi sırlı kapılardan geçiren bir parmak şıklatması gibi aniden andan koparan kelimeler var. Kelime, kelimeler oluyor.. Cümle, cümleler.. Hepsi yuvarlanıp alemlere evriliyor. Alem ne kelime!!
Galu beladan başlatıp çocukluk ve delikanlılık çağlarına getirdiğimiz bu anlatımız yetişkinliğe geçiyor. Ruhun da insanın atladığı çağlar gibi çağ atladığını düşünüyorum. Bazılarının 30 bazılarının 40 dediği o kemalet yaşındayım ve ben kendimi hiç bu kadar satıhta bulmadım. Hani Adem'e ruh burnundan üflenmişti ya, hani ruhun ağızdan veya burundan çıkmayı kolladığı.. Ruh da kendini gösterir bir noktada hizmetkarına -ki bizler ruhumuzun kölesiyizdir, her ne kadar ona doğru hizmet edersek o da bizimle ya gelişir ve büyür ya da bilirsiniz işte esfelesafilin..
Gözlerimde bir ok gibi dizilen kirpiklerimin arasında artık bir beyaz ok var. İşte o bana artık her şeyin çok yakın bazı şeylerin ise çok uzakta olduğunu hatırlatıyor. Bakmayın depresif ve korkak değilim. Gayet sakin ve mutmainim. Aslında mutmain müzekkerler için bir -ta merbutanızı alırım.
Yorumlar
Yorum Gönder