Arapların Mitolojiye Yaklaşımı: İslamiyet Öncesi

 Çok eski zamanlarda Dünya henüz oluşmamışken; “Apsu ve Tiamat” vardı. Tatlı ve tuzlu sular tüm evreni kaplamaktaydı. Oğulları Mummu suyun üzerinde sallanıp duran sislerin arasındaydı. İşte böyle başladı dünyanın yaratılışı Babil mitolojisine göre. Sonra Tanrıların savaşında ana Tiamat’ın bir heybetle yarattığı Kingu, Bilgelik Tanrısı Ea tarafından öldürüldü ve kan damarlarından insan yaratıldı. Böylece insanın serüveni de başlamış oldu.


"Konuşmaya başladı ve Ea’ya,

Kalbinden geçenleri söyledi:

Kanları bir araya toplayacağım; kemikleri bir araya

O kalabalığı ayağa kaldıracağım, adı insan olsun

O kalabalığı yaratacağım, adı insan olan"

 

Gel zaman git zaman insanın göğe ve göktekilere erişme hevesi Babillilerde de olduğu için onlar da yüksek burçlar inşa etmeye başladı. Başlangıçta hepsi tek bir dili konuşurken burçları inşa ettikten sonra Tanrılar tarafından cezalandırılan insanoğlunun dili artık karışıp farklılaştı. Bu durum Tevrat’ta şöyle geçer:


 “Başlangıçta dünyadaki bütün insanlar aynı dili konuşur, aynı sözleri kullanırlardı. Doğuya göçerlerken Şinar bölgesinde bir ova bulup oraya yerleştiler. Birbirlerine, 'Gelin, tuğla yapıp iyice pişirelim' dediler. Taş yerine tuğla, harç yerine zift kullandılar. Sonra, 'Kendimize bir kent kuralım' dediler, 'Göklere erişecek bir kule dikip ün salalım. Böylece yeryüzüne dağılmayız.' RAB insanların yaptığı kentle kuleyi görmek için aşağıya indi. 'Tek bir halk olup aynı dili konuşarak bunu yapmaya başladıklarına göre düşündüklerini gerçekleştirecek, hiçbir engel tanımayacaklar' dedi. 'Gelin, aşağı inip dillerini karıştıralım ki, birbirlerini anlamasınlar.” Böylece RAB onları yeryüzüne dağıtarak kentin yapımını durdurdu. Bu nedenle kente Babil[a] adı verildi. Çünkü RAB bütün insanların dilini orada karıştırmış ve onları yeryüzünün dört bucağına dağıtmıştı.’’


"Yıkıldı! Büyük Babil yıkıldı!

Cinlerin barınağı,

Her kötü ruhun uğrağı,

Her murdar ve iğrenç kuşun sığınağı oldu"


İşte böylelikle Tanrının Kapısı Babil’de diller bölündü. Henüz Sümerler yazıyı icat etmemişken Âdemoğlu gökyüzüne, Tanrılara ve sonsuzluğa ulaşabilmek adına lisanı kendi menfaatine kullanmaya başladı. Belki ıssız bir merada, gece başını bir kayaya dayayıp yıldızları izleyen çobanın hiçlikte duyduğu sesi bir destana çevirmesi kulaktan kulağa anlatıldı. Evet, bir varmış bir yokmuşla başlayan masallar gibi destanlar, mitolojiler peyda oldu. Babil’de Tanrılar tarafından cezalandırılan insanlar yeryüzüne yayıldı. Geldikleri ve geçtikleri topraklardan vardıkları yerlere haberler ulaştırdılar. Bunlar, kâh efsanevi Anka kuşundan kâh Tanrı Krişna ile sohbet eden cengâver bir savaşçıdan5 kâh ana yurduna dönmemekle cezalandırılan bir derbederden haberlerdi. Akşam bir ateşin etrafına toplanılıp belki Gılgamış’ın ölümsüzlük iksirini arayış macerası anlatıldı. Belki bir denizci, sırf Siren denilen deniz kızlarının güzel nağmelerini işitebilmek için kendisinin Odysseus gibi geminin yelken direğine bağlanmış olduğunu gördü rüyasında ve bunu sanki gerçekmişçesine anlattı karadakilere. Belki ölen sevgilisinin gurbetine dayanamayan bir genç, gece mezarının başında Dante gibi yeraltı dünyasına yolculuk yaptığını hayal etti.

Peki öyleyse, kadim dünyada her şey bir lisan meselesiyle başlayıp bir anlatı halini almışken kadim bir bölgeye komşu olan Arap Yarımadası'nda durumlar nasıl? Evet, Arap toplumundan bahsediyoruz; dili bir silah gibi kuşanan, şiirleriyle insanlarda hayranlık uyandıran, nakiblerin bir adım öne çıkarak sözün tüm i’cazıyla muhatabını alt ettiği o toplumdan. Peki, Yakın Doğu Mezopotamya'nın bir mitolojisi varken komşusu Arap Yarımadası'nın, İslamiyet öncesinden sonrasına uzanan Arapların kendilerine ait bir mitolojisi, bir anlatısı yok mudur?

Ebû Ziyâd anlatmamış mıdır Hima Dariyye tarafındaki Dı’lan tepeleri arasında, Müslüman Beni Malik cinleri ile kâfir Beni Şeysaban cinleri arasında geçen o ateşli savaşı? Asmâî bahsetmemiş midir Antera’nın cengâverliğinden? Serendib Adası’nın acayiplikleri kayda geçmemiş midir? Nesiller boyunca anlatılan Binbir Gece Masalları hangi mucizelere ilham olmuştur? Velhâsılıkelâm Arapların kendine has mitolojisi yok mudur?


Masallar dinlerdi sevdalı Cemşit

Sindbad, Balık Gözlü Şirin, Şehrazat

Ey sevi, Afrodit benzeri dikit


Toplumların kültürel hafızasını resmeden kurgusal hikâye; bir toplumun ideolojisinin yarı gerçek anlatımı olabilir. Örneğin Homeros’un Troya Savaşı’nı anlattığı İlyada Destanı’nda da alt metinde siyasi ve ictimai durum işlenir. Destan, Paris’in Helen’i kaçırıp kendi topraklarına getirmesiyle başlar. Helen o sırada Agamemnon’un kardeşi Menelaos ile evlidir. Helen bahane edilerek malum topraklara ordularla gelinmiş ve olaylar kopmuştur. Çünkü Troya’nın bir kısmı, ‘kalelerin bulunduğu yer’ anlamında “hisarlık” denilen tepeye kuruludur; coğrafi konumu itibariyle ve ticarette Asya’nın Avrupa’ya açılan kapısı olması hasebiyle büyük bir öneme sahiptir. 

Aynı zamanda mitolojik hikâyeler bir anlamda da kahramanın bağlı olduğu toprak/şahıs/fikir ve dahasından kopup inlerden, mağaralardan geçip korkunç canavarlarla savaştıktan sonra feraha kavuşmasını anlatarak pek çok tecrübeyi aktarır. 

Mitolojik anlatılar sadece masalsı hikâyeler değillerdir. Somut bir metne soyut anlamlar yükleyerek metni daha cazip hale getirirler. Peki öyleyse, tekrardan soralım: Nerede halkın kahramanları Leylâ ile Mecnûn? Hangi semada süzülüyor uçan halı? Binbir Gece Masalları’nın Şehrazat’ı hikayesinde nerede kaldı? Alp Er Tunga öldü mü, Issız acun kaldı mı? Tamam bandı biraz geriye saralım, Alp Er Tunga ya da ıssız acun ile işimiz yok, binelim Anka kuşunun kanadına, dönelim malum topraklarımıza.

Ehlen ve sehlen tafaddal! İslamiyet öncesi Arap coğrafyası deyince akla ilk gelen bölge Hicaz’da, okuyabileceğimiz yazılı metne hemen hızlıca ulaşamayız. Bunun sebebi yazılı ilk eserlerin bazı Nabatî etkili kitabelerden sonra Kâbe üzerine asılan Muallakât-ı Seb’a şiirleri olmasıdır. Bunlardan sonra üstün, eşsiz ve tüm metinleri aciz bırakan belagati ile Kur’ân, yazılı metin olarak gelir.

Azra Erhat Mitoloji Sözlüğü kitabında eski Yunan dilinde masal, öykü, efsane anlamına gelen ‘mythos’ hakkında şunları yazar: “Ama mythos'a pek güven olmaz. Çünkü insanlar gördüklerini, duyduklarını anlatırken onları birçok yalanla süsler. Bu yüzdendir ki Herodot gibi bir tarihçi mythos'a ‘tarih değeri olmayan güvenilmez söylenti’ der, Platon ise mythos'u ‘gerçeklerle ilişkisiz, uydurma, boş ve gülünç bir masal’ diye tanımlar.’’ Mesela Platon’a göre Hades’in ülkesinde geçen bir mitosun doğrulanma imkanı nasıl olabilir?

Arapçada mitoloji sözcüğünü anlamca karşılayan kelimelere baktığımızda ise; “yazı yazmak” mânasına gelen “s t r (سطر)” fiilini, “gerçeğe uymayan düzensiz, asılsız ve boş sözler” veya efsane, fantastik hikâye anlamındaki “istâr (إسطار)” kelimesini veyahut İbranicede storia-tarih anlamına gelen “suturiya (سوتوريا)” kelimesine ulaşabiliriz. Esâtîr kelimesinin etimolojisi hakkında farklı görüşler olsa da Müslüman Arap âlimler mitolojinin gereksiz ve gerçek dışı olduğunu savunurlar. Yine Kuran’daki “esâtîru'l-evvelîn (أساطيرالأولين)” ifadesi, tefsir ve mealinde “önceki nesillerin masalları ” olarak geçer.

Kadim eserleri okuyup ahbarlar hakkında bilgi sahibi olan Nadr b. Hâris ve birtakım müşrikler, Peygamberimizin Kur’ân okumasını dinlerler, ancak duyduklarını anlayamayınca Nadr'a ne anlattığını sorarlar. Bunun üzerine Nadr, "eskilerin masallarından" bir şeyler okuyor cevabını verir. Bu olaydan sonra da Lokman Suresi’nin 6. ayeti “İnsanlar arasında öyleleri var ki, hiçbir doğru bilgiye dayanmaksızın halkı Allah yolundan saptırmak ve dini alay konusu yapıp gözden düşürmek için aldatıcı, oyalayıcı ve saptırıcı sözleri satın alır.’’ nâzil olur. Anlaşılıyor ki Nadr’ın eski milletlerin hikayelerine vurgu yapması üzerine inen bu ayet, “Allah’ın yolu”nu tıkama zihniyetiyle dışa vurulan tavır, tenkit ve faaliyetlere de işaret eder.

Film bandını şimdi burada biraz durduralım. Akış dursun, an dursun, havada asılı kalalım biraz. İşte sevgili okur, şimdi senin kafanı bir güzel karıştıralım ki hedefini şaşırasın. Birden kendini dört bir yanı aynalarla çevrilmiş geniş bir odada bulacaksın. Madem sen de benim gibi fantastik masalsı mitolojik şeyleri seviyorsun, çık bakalım ipuçlarını çözerek bu aynalı odadan. Ya da seversen kal olduğun yerde. Peki, “Neden bize işkence ediyorsun? Asıl-hakiki olan ile yansıma arasındaki ayrıma varmamızı neden engelliyorsun?” diye soracak olursan sana cevabım ''Böylesi daha fazla hoşuma gidiyor.'' olur. Şimdi okumaya devam ettiğinde akış farklı bir seyirde devam edecek ve sen yeni bir hedef arayacaksın.

Arapların yaşadığı coğrafya itibariyle de etraflarının çöl, kumsal, kayalık ve çorak arazi ile çevrili olması, hayvan ve bitki popülasyonunun sınırlılığı, dış beldelerle etkileşimin azlığı mitolojik hikâyelerinin oluşumunu etkilemiştir. Ayrıca geç dönemde yazıya geçen Araplar, şiiri daha aktif kullanırken nesri daha az kullanmış, İslamiyet’ten sonra atalarının dini olarak kabul edilen batıl inançlarını reddetmiş ve zamanla da İslamiyet öncesine dair anlatıları unutulmuştur. Bunların neticesinde diğer milletlerin nazarında Arap aklının mitoloji üretmeye yetmeyecek kadar kısır, Arap dilinin efsanevi bir destan yazamayacak kadar yetersiz olarak yorumlanmasına sebep olur. Ancak Arap aklı ve dili ile ilgili yazılıp çizilen bu durum hiç de öyle değildir. İslamiyet öncesinde zaman zaman kabilelerin savaşmayıp şairlerinin münazara ettirme yoluna gidilmesi ve münazaranın ardından kazanan şairin kabilesine göre zafer sunulması, en değerli şiirlerin kabati kumaşına yazılarak Kâbe’nin duvarına asılması, herhangi bir kabileden şair çıkmasının onur duyulacak bir olay sayılması Arapçanın yetersiz olduğu düşüncesini yanlışlar.

Câhiliye dönemindeki mitolojik unsurları ele alan Muhammed Abdulmuid Han, araştırmalarında İslami akidelerin eleştirilmesini yadsımaktadır. Nitekim ilgili kitabında tarihçilerin esâtîr-mitoloji unsurlarının Yahudi ve Hristiyanlardan geçen ahbarlar olduğunu ve Hz. Muhammed’in yeni bir şey getirmediği iddialarından bahseder. Erken zamanda çölde yaşayan Arapların,  İbrahimî dine mensup olduklarını, putlara ve doğadaki varlıklara sonradan tapınmaya başladıklarını ekler. Şu halde Yahudiler, Rabb’ı insani özellikler yükleyerek tanımlar ve Hristiyanlar da Hz. İsa’yı Tanrı’nın oğlu olarak görürken İslam nasıl olur da bu dinlerin akidelerini miras olarak alır? Yine Hz. Muhammed’in okuma yazma bilmemesi de eski kitapları ve ahbarları okuyup öğrenmediğine ve başkalarına hikâye anlatır gibi Kur’an’daki hikaye ve mucizeleri anlatmayacağına delildir.

Kulumuza indirdiğimiz kitaptan dolayı bir şüphe içinde iseniz onun benzeri bir sûre de siz getirin, Allah’tan başka taptıklarınızı da yardıma çağırın; eğer iddianızda samimi iseniz! Bunu yapamazsanız -ki asla yapamayacaksınız.’’

Sırf, müsteşriklerin “Araplar, aklı da midesi de boş bir millettir” şeklindeki ithamını çürütmek için efsanevi bir anlatının kalıbına dökerek Araplara yüzyıllar sonra bir mitoloji mi yazmak gerekir? Ya da bir milletin mitolojisi yoksa onun kültür ve medeniyet tarihinde yeri yok mudur? Ya da T. S. Eliot gibi şairlerin edebiyatlarının ilham kaynağı olan Yunan mitolojisinin kendi ülkelerinde tükenmeye başlaması ve modern dönemde “Yeniden Doğuş’ ideolojisiyle Orta Doğu mitolojisine merak salmaları akıllara, “Acaba Arap mitolojisi var mıydı yoksa üretilen bir şey haline mi geldi?” sorusunu getirmez mi?

Ezherî, es-Sirer/el Surer’den (السُِّرَرْ) bahsederken şunları söyler: “Mina’ya gittiğinde Surr’a uğramadan Serha adında bir yerden geçersin. Sirer, 70 peygamberin doğup göbek bağının kesildiği yer olduğu için bu ismi almıştır. Öyleyse, İslam’dan önce pek çok peygamberin gönderildiği bu topraklarda vuku bulmuş mucizevi olaylara, doğaüstü varlıklara veya bazılarının bahsi Kur'ân’da da geçen Allah'ın gönderdiklerine “mucize” demekten imtina ederek Eliade’nin ifadesiyle mitolojiye “kutsal anlatı’’ demek ne kadar doğrudur? Yukarıda da zikrettiğimiz Lokman Suresi’nin 6. ayetinde “Allah’ın Yolu”nu tıkama amacına yönelik zihniyete kapılmış olmaz mıyız?

Devamı gelecek olan bu yazımızda sözlü anlatımla aktarılan hikayelere ve milletlerine dair ufak bir bakış attık. Arap mitolojisinin olup olamayacağını eleştirdik, Müslüman bir kimsenin Allah tarafından gönderilen mucizevi olaylara “mitoloji” demesinin sıhhatini sorguladık. Diğer yazımızda ise Arap mitolojisi söylemlerinin nasıl başlayıp nasıl devam ettiğini, Arap edebiyatına yansımalarını ele alacağız. 

Esâtîru'l-evvelîn!

(Zekeriya el-Kazvinî'ye göre dünya haritası, evrenin (gök ve yer) onun bakış açısıyla yapılandırılışını göstermektedir.)


1- Babil Yaratılış Destanı – Enuma Eliş, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2016, 3.
2-  Babil Yaratılış Destanı – Enuma Eliş, s. 47
3- Tekvin Suresi, 11: 1-9.
4- İncil, Vahiy: 17-18.
5- Anday, M. C. (1985). Teknenin Ölümü: Hüzünlü Bir Akşam Borusunun Ezgisi İçin Söz. İstanbul: Adam Yayınları.
6- Donna Rosenberg, Dünya Mitolojisi Büyük Destan ve Söylenceler Antolojisi, 5. Baskı, s. 70

7- Ahmet Erhan Şekerci, Platon’da Mitolojik Düşünce ve ‘’Er’’ Mitosu

8- Gölcük, Ş. (1995). Esatir. TDV İslam Ansiklopedisi, 11, 359-360.

9- Karaman, H. (2020). Kur’an Yolu: Lokman Suresi: 6 (Cilt 4). Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 333.

10- Köse, F. (2018). Bir Entelektüel Müşrik: Nadr b. el-Hâris el-Abderî ve Mücadelesi, İ.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi. (Cilt 9), 72, 73.

11- İbrahim Usta, Arap Mitolojisi 

12- Karaman, H. (2020). Kur’an Yolu: Bakara Suresi: 23, 24 (Cilt 1). Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 87.

13- https://tr.wikipedia.org/wiki/Arap_mitolojisi





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

sen de mi ceaser; antik kentleri puanlamaca

dumanlı dağ

Apollo ve Apollocular