Vengo ve Elhamra Rüyası üzerine birtakım çeşitlemeler..
Merhaba dostlar uzun bir aradan sonra yine merhaba..
Konseptimizi
bir minyatür bir film olarak yenilemeye ne dersiniz? Cevabınız “-evet.” ise
doğru adrestesiniz. Buyurun oturun dizimin dibine haydi biraz sohbet edelim
ancak bilirsiniz ben biraz gevezeyim. Halini vaktinizi sordum, büyüklerin
ellerinden küçüklerin gözlerinden öptüm sayın. Sahi görüşmeyeli kaç gün kaç
saat oldu? Ah dostlar ah bir bilseniz başıma neler geldi neler.. Ama aralarında
en güzeli minyatüre başlamam oldu diyebilirim.
Yeni bir ruh aktarımı. Evet ruh aktarımı portalımıza hoş geldiniz bu
kapıdan geçtiğinizde ardınızda bıraktığınız dünyada güneş çoktan batmış,
önünüzdeki alemlerde ise yeni şafak söküyor; ufuktaki kızıllığa bakar mısınız!?
Size Ahmet Haşim’den “Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta.” mısralarını
okudum sayın. Ay ne bu sendeki saydırma derdi, başlatma şimdi saymana
dediğinizi de duydum. Haklısınız dostlar ne diyim. Velhasıl geçtiniz mi
portalımızdan? İntersellar’deki gibi zaman mefhumumuzu biraz kaybedelim o halde
buyurun aşk ile üç defa “Endülüs”.
Sizlerle Vengo
filmini konuşmak istiyorum. İzleyeniniz var mı bilmiyorum ama eğer iç içe
geçmiş kültürlere dair filmlerdeki şifreleri yakalamak veya kendinizce bir
şifre oluşturmak istiyorsanız hele ben gibi Endülüsçüyseniz izleyin gari. Evet
yazı bitti dağılabilirsiniz diyormuşum. Yok yok gitmeyin oturun daha karpuz
kesicez. Tamam ters ters bakmayın şaka yaptım hadi devam edelim. Ne diyorduk,
Vengo diyorduk. Eminim aramızda sevenleri vardır veya sevmeyenleri vardır ama
film mistik bir ud melodisiyle başlıyor. Bir grup insan, sollarına ben diyeyim
gölü siz deyin denizi alarak hafif meyilli bir tepeye tırmanırken fonda bu
müzik çalıyor. Çehreler İspanyol, müzik ise doğunun ta kendisi. Hepimizin
aklına aynı kişi mi geldi? Evet Ziyrab! Doğudan batıya müziği taşıyan ve uda
beşinci teli ekleyerek telli çalgıda bir reform yaratan o kişi. Ancak Ziryab, konduğu
tepeden bize bakar ve şarkılar söyler olsun biz filmimize devam edelim. Filim
arası soru sorunlardan da ayrı illallah, soru sormayın kardeşim izleyin şu
filimi. Size tavsiyem yazıyı okuduktan sonra hatta hemen şuan (https://youtu.be/_YzYJeelx5Y?si=R_dQycMBFTWxeBmh ) açıp
dinlemeniz, dinlerken de okumaya devam etmeniz. Spoiler vermeden ortada kuyu
var yandan geç bilmecesiyle anlatacağım dostlarım. Film bir amca, bir engelli
yeğen ve engelli yeğenin kan davasından dolayı Cezayir taraflarına kaçmış
babası arasında dönüyor.
Caco adındaki
amca, yeğeni Diego’yu bir taraftan mutlu etmeye çalışırken bir taraftan da kav
davalı aileden korumaya çalışıyor. Şaraba ve flamenkoya kanan amca bir gün
çelebi uykusundayken ve biraz kafası nane molla olmuşken rüya ile gerçek arası
başının üzerinde demir bir obje semazen dönerken çan seslerine karışmış ud,
def, zil sesleriyle Arapça bir şarkıyla ayılır. Yeğeni Diego için husumetli
olduğu ailenin partisine giderek barış sağlamak ister ancak nafiledir.
Karşılıklı tehditler ve vaatler havada uçuşarak Caco evine geri
döner ve firari kardeşini arayarak beş metre ötedeki arabada çalan Naci el
Alamo şarkısını dinletir. O sırada Diego babasıyla konuşmak için koşarak gelir.
Sanırım filimin en çok beni çarpan kısmı buydu çünkü sırra vakıf
ancak olabilmiştim. He film bitti anca anladın demeyin şimdi herkesin anlayışı
kendine kardeşimm. Velhasıl Caco’nun kardeşi şarkıda denildiğini gibi memleketine
hiç dönemeyecekti; “ne bir yurdum var ne de döneceğim bir köyüm.” Caco ise
yeğenini korumak adına gözyaşlarıyla kendisini feda edecekti.
Ne anladın Yurdagül ne anladın? derseniz benim filmden çıkarımım şu
oldu: Caco; Endülüs geleneği, engelli Diego; İspanya toprakları, baba; Endülüs.
Filmde bir yanda kendini eksik kalmış İspanya topraklarında var etmeye, ihya
etmeye çalışan bir Endülüs geleneği diğer yanda ise can korkusundan Mağrib’e
kaçmış bir Endülüs gördüm ve filmin sonunda tertemiz ağladım. He araba ne alaka
derseniz işte o sizin geçip geldiğiniz portaldır; Endülüs Kapısı’dır. Yoruldunuz
buyurun bir uykuya da siz kanın. İşte burada ise yakanızı “Elhamra Rüyası”
bırakmayacak. Hayır alacaklı değil size verecekleri var.
Bir nar ağacının altına uzanın o ki Acem
dilinde Granada demektir. Güvenle yastığınıza başınızı uzatın ve kulağınızda
ötelerden gelen Ziryab’ın ezgileriyle tatlı bir uykuya dalın. Yüzünüz Sierra
Nevada dağından esen serin rüzgarlarla al al, ağzınızda narın tatlı ekşi tadı
var. Rüyanızda bir el size acıların eşiğinden geçmiş ama yine de ayakta
kalabilmiş Elhamra Sarayı’ndan bir “unutma beni” çiçeği uzatıyor. Alın
çiçeğinizi ve bienvenido, bienvenida kardeşlerim.. https://youtu.be/aleRzKF6v3Y?si=iKLcqnM5fRSpEmHs
Yorumlar
Yorum Gönder