Apollo ve Apollocular
Buyurun hoş geldiniz, size yüzümde sinsi ve belki de deyyus bir gülümsemeyle kollarımı sonuna kadar açıyor ve tuhaflıklar diyarına davet ediyorum. Buyurun korkmayın, kendinize güzel bir köşe seçin ve bekleyin anlatacaklarımı.. Bunlar belki bir masal belki de masaldan kurgulanmış gerçekler.. Düşünecek ve buna siz karar vereceksiniz?
Bir varmış bir yokmuş annesi
nasipsizler yüzünden kovularak bir adaya sığınmış ve dokuz gün dokuz gece
sancılı bir doğum sürecinden sonra bir bebek dünyaya gelmiş. Annesi o kadar
sancı çekiyormuş ki doğum yaparken palmiye ağaçlarına tutunarak onlardan güç
almaya çalışıyormuş. Anne çocuğunu doğurduktan sonra temiz su bulma umuduyla
Likya adında bir yere gitmiş ancak pek de misafirperverlik görememiş; halk anne
ve çocuğa su verilmesini yasaklamışlar. Zorluklarla hayatlarına başlamışlar.[1]
Evet, birçoğunuz annenin Meryem, bebeğin de İsa olduğuna hükmettiniz ama bu
hikaye Leto ve oğlu Apollo’nun hikayesi.. Patara’da doğan ve adı Likya ile
anılan Anadolulu bir tanrıdan bahsediyoruz. Bir Anadolu yiğidi evet..
(içinizden yine başladı allahın paganı dediğinizi duyar gibiyim.. Bekleyiniz)
Elinde ok/yay/lir ile başında
defne yapraklarıyla mermerlere heykeli kazınan bu tanrı ışığın/şifanın/yaşamın/bilimin
tanrısıdır. Apollo Musa’ların (ilham perileri/müzler) yöneticisi, çalgı ve
ezgiyi, şiir ve dansı, kısacası her türden sanatı etkileyen büyük yaratıcı
tanrıdır. Troya’da Akhilleus’u topuğundan vurduran, namussuz Odyseus’u gurbet
ellere düşüren de odur. Akhilleus ve Odyseus ne yaptı şimdi diye soracaksınız..
Ee kardeşim Akhilleus Troya’da Apollo’nun mabedini yıktırmamış mıydı? Odyseus,
elalemin aklına gelmeyecek hinlikleri düşünüp Truva atını şehre sokmamış mıydı?
(Bilmiyorsanız hemen açık Troya filmini izliyorsunuz kudurukluğundan dolayı
abisinin ölümüne sebep olan Paris’e saydırıyorsunuz. Buraya geri dönüyorsunuz)
"...Titrer tanrılar tepeden
tırnağa
Zeus'un sarayında o bir yürüdü
mü,
yaklaşıp parlak yayını bir gerdi
mi o,
bütün tanrılar fırlar
ayağa."
Ben: Yüce ve kudretli Apollo, göster bana aynanda
suretinin yansıdığı yerler, göster bana adını taşıyanları!
Apollo: gel ve kaldır önümdeki perdeyi, işte o zaman
göreceksin asırlar sonra bile adımı taşıyanları..
Fıtır
fıtır koşarak perdeyi kaldırıyoruz ve bir de bakıyoruz ki ne görelim!? Bizim
Arabic mecnun şair abilerimiz. Yav siz ne yapıyorsunuz orada diyorum. Adamlar
dönüp şaşırarak bana bakıyorlar ve kolumdan çekerek beni aynanın içinden kendi
alemlerine alıyorlar.
Ben: Ya pardon aslında ben bir zaman tüneline gireceğimi
düşünmüyordum. Zamanda yolculuk yapma hakkımı burada kullanmasam bir düşünsem
ve başka bir zamana gitsem olmuyor mu?
Apollo Şairleri: hayır, madem kurcaladın bu kadar gel
ve gör bizi bizi dert neyledi.
Evet dostlar, biraz kurgusal biraz masalsı biraz mecnuni bir renkle asıl renge ulaştık. Bugün biraz Modern Arap şiiri ekollerinden Apollo Ekolü’nü biraz konuşmak isterim. Elbette Apollo’ya gelene kadar Modern Arap şiirinin kat ettiği bir yol var. Bu yola biz uzaktan elimizi gözümüzün üstüne siper ederek şöyle bir uzaktan bakacağız. (bir sonraki yayını beklemede kalınız..)
Yorumlar
Yorum Gönder