sen de mi ceaser; antik kentleri puanlamaca
Evet evet, başlıktan görüldüğü üzere Türkiye'deki antik
kentleri oylayacağız. Şimdi sizler diyeceksiniz ki kardeş Arapçacı
biri olarak sen ne alaka antik kentler? Karıştırmayın kardeşim herkesin kendi
hobisi.. Ben belki Kekovalıyımdır, atalarım belki Mısır-Yunan halklarından
biridir. Neyse velhasıl sözün gelişi vesaire artık ne kadar edat getirebiliyorsanız
getirin dostlar.
Ben
tam tarihi kestiremediğim zamandan beridir antik kentlere ilgi duyuyorum. Belki
de bu küçüklüğümde izlediğim ve aşık olduğum Herkül çizgi flimiyle alakalıdır.
Ya da bu kentlerin bana fantastik dünyanın kapılarını aralamalarında ve
kentlerin agoralarında (şehir merkezi) dolaşırken oturup kendime masal yazmamı
sağlayacak malzemeyi verdiklerinden dolayıdır bilinmez. Sizler de benim gibi
farklı zevklere sahip insanlarsanız ve antik kentlere sebebi belli olmayan bir
şekilde merak duyuyorsanız bu yazım sizler için faydalı olabilir. (Tez
danışmanım bu cümlemi görse şöyle derdi: ne anlamda faydalı olacak?) Eee buyurun
cevabı ilerleyen satırlarda.
Küçük
bir bilgi vermek istiyorum başlamadan önce. Yukarıda Kekovalı dedim Kekova nedir
sorusuna cevap vereyim. Kekova, Antalya’nın Demre tarafında sarp kıyıların ve o
dönemin teknelerine geçit vermez tehlikeli adaların bulunduğu bir bölgedir.
Dolayısıyla da buradaki halklara da Kekovalı denilir. Hayır hayır o “keko mu ne
diyor bu?” diyen iç sesinizi susturunuz (kahkaha atan emoji) Ayrıca bu bölgede
Yunan asıllı değil Anadolu’nun kendi halis muhlis antik halkları yaşıyor. Ee
tabi ki illa ki kız alıp vermişlerdir. İlla ki Yunanlardan bazıları buralar
eskiden bizimdi demişlerdir. Hayır sizin değil kardeşim burası da baklava ve
diğer kendinize nispet ettiğiniz şeyler gibi bizimdir bizim kalacak Allahu
Ekber. Allah bir daha bu millete istiklal marşı yazdırmasın. Neyse milli
damarlarım varis olurcasına az kalsın patlıyordu. Konumuza dönelim. “Bir antik
kentin Yunan asıllı mı yoksa Anadolu halklarından mı olduğunu nasıl
anlayabiliriz?” sorusu zihinlerinizde çınlamaya başlamıştır. Sizlere bu bilgiyi
vermek istiyorum. Şayet bir kentin adı “-us” ile bitiyorsa Anadolu
halklarından, şayet sonu “-os” ile bitiyorsa yunan halklarından olduğu
anlaşılabilir. (Kaynak sorarsanız da Trt 2 Anadolu Arkeolojisi programını
gösterebilirim.)
Gelelim yazın antik kent gezmek isteyip de nereye gideceğine bir türlü karar veremeyenler için kentleri oylama/puanlama işine. İstanbul’dan yola çıktıysanız ve yolunuz Bergama’dan geçiyorsa illa ki Bergama (Pergamon) Antik Kenti’ne gitmenizi tavsiye ederim. Tiyatrolar antik çağlarda varsa karşıda deniz manzarasına karşı (yanlış hatırlamıyorsam) yamacın güney tarafına yaslanarak kurulurdu. Kent, çok dik bir yamaca yaslandığından tiyatronun çoğu aşağıdaki hali şehir merkezine doğru akıp gitmiş durumda. Dolayısıyla antik tiyatroya girmek tehlikeli olabiliyor. Ancak tehlike severler için birkaç basamak inmek ve aşağıdaki şehre bakmak eğlenceli olabilir. Yine yamaca kurulu şehrin diğer tarafından ise baraj göllerine bakabilirsiniz. Bir tepeden su görmek insanın ruhunda kıymık batan yerlere şifa olabiliyor. Şehrin agorası epeyi boş ama ortada bir zeytin ağacı var, altına oturup bir masal düşünmek keyifli olabiliyor. Arabayla kentin kapısına kadar çıkıldığından tırmanma zahmeti çekilmiyor. Benim bu şehre puanım 6,5/10. Yine Bergama’da Mısır Tanrıları Tapınağı var. Hazır oraya kadar gelmişken orayı da gezmeden gitmeyin. Anamgiller buraya girmedikleri ve ben de kaçak girdiğim için hemen çıkmak durumunda kaldım buraya puanım 6/10.
Ay hadi İzmir’e diyorsanız yeni rotanız Smyrna. Bayıldım ben buraya ama neden bayıldım bir sorun. Yolumuzu kaybettik ve şehrin çingene mahallelerine daldık. Onlar da bize daldı ama gözleriyle (kahkaha atan emoji) bu delilerin burada ne işi var dercesine bize baktılar. Ama çiçekçi kız bak bana sarı lira verecem ben sana, yeter ki çıkış yolunu göster bana. Neyse Google amcanın yeğeni Google Haritalardan bulduk yolumuzu ve vardık mekanımıza. Tam şehrin merkezinde bir antik kent. Kemerler altında suyun ince bir sızı gibi kanallardan aktığı İskender Çeşmesi’nin bulunduğu bir antik kent. Şehir normalde biraz yeraltına mı yapıldı yoksa şuanki şehir merkezi mi yükseldi bilmiyorum ama Smyrna biraz dehlizli bir kent olarak göründü gözüme. Ee bana yeraltı de, gizem de, kemerler altından yürü de ben de Allah koşarak geliyorum diyeyim. Buraya puanım 7/10.
İzmir’e
kadar geldik, ee biz bir de alemlere akmayacak mıyız buranın meşhur yerine
gitmeyecek miyiz? Gidicez tabi ki ablan alemci yavrum. Nereye gidiyoruz tabi ki
Efes Antik Kenti’ne. Merhaba lüksün, eğlencenin, ilmin ve aklınıza gelebilecek
her türlü zenginliklerin mekanına hoş geldiniz. (kollarını sonuna kadar ika yana
açan emoji) Şimdi sabahın nurunda yola koyulduk. Bazılarımız arabalı vapurla
direk Balıkesir tarafına geçti. Bazılarımız ise karayollarından ayrılmayarak
Bergama’ya gitti gezdi öyle İzmir’e geldi, ee aralarda molalar vs derken Saat
takriben öğle 14.30 oldu. Güneş mil gibi tepemizde gel yavrum gel beynini
kaynatayım diyor. Biz de diyoruz ki Allahım keşke Sihirli Annem’deki zamanı
ileri sarabilsek de Temmuz ayı yerine Eylül Ekimde buraya gelmiş olsak. Evet
dostlar, şayet gece müzeciliğine merakınız yoksa, aman olmasa da olur
diyorsanız Efes’e yazın gitmemeniz tavsiye olunur. Çünkü hakikatten çok sıcak
ve benim buradan kıracağım bir puan sıcaktan dolayı olacak. Velhasıl, burası
antik kent gezmek isteyen insanlara her şeyi veriyor. Kütüphanesiyle, tiyatrosuyla,
agorasıyla ve dahasıyla antik kente doyarsınız. Gezin görmeden asla gitmeyin.
Burası İzmir Selçuk’ta yani biraz dışarda kalıyor. Biz konaklama mekanı bulmada
sıkıntı çekmiştik bilginiz ola. Buraya kadar gelmişken ee bir Meryem Ana Evi’ne
de gidiniz yahu. Efes’e puanım 9/10.
Akşam
İzmir’de uyuduk erkenden uyandık yollara düştük. Bazılarımız deniz kıyısından
bazılarımız da iç kesimlerden gitmeyi tercih etti. Kıyıdan gidenler
Halikarnasos’a iç kesimlerden gidenler de Afrodisias’a gitmeyi tercih etti. Biz
önce deniz kıyısından gittiğimizi farz edelim. Halikarnasos, mozolesiyle
bilinen dünyanın yedi harikasından biri. Çok büyük bir yer değil. Bodrumda
bulunan bu yere gelmişken Bodrum Kalesi’ndeki müzeyi geziniz. Ben çok keyif
almışım müzeyi gezerken. Müze hakkını vermiş yani. Müzede içindekilerle
keşfedilen batık bir gemi sergileniyor. Müzenin diğer bölümlerinde bir
kraliçenin takıları vitrinlerde. Kaça kardeşim bunun bir küpesi alalım
kendimize, şımartalım kendimizi. Bu takıların sergilendiği salonda bir akıllı
ekran var. Ekrana baktığınızda ekran, gösterimdeki takıları sizin üstünüzde
canlandırıyor. Bodruma puanım 8,5/10.
(biraz puan kırdım çünkü mozolesi yeterli gelmedi bir de çok sıcak. Pardon
mozole yeterli gelmedi diyen hanımefendi evet siz, pardon siz kimsiniz yahu?)
Aydın’da
bulunan Afrodisias’a giden dostlardan haber var şimdi de. Evet Birand sendeyiz.
Turistler mağdur turistler kandırıldığını söylüyor. Noldu yahu? Ben yıllardır
ama yıllardır o resimlerdeki Afrodisias’a bakıp bir gün giderim diye iç
geçiriyordum. Gittim gördüm. Ağlayayazdım. Abi siz kışın ağustos böceği gibi
yattınız mı bu kentin hali ne! Şehir büyüyüp sıcaktan bir buğday başağı gibi sapsarı
olan otlardan görülmüyor. İnsan şurayı bir yaza hazırlardı. Yahu en azından
benim gibi nadide bir insan gelecek diye hazırlık yapardı. Bu arada arkadaşım
Nadide’ye buradan selamlar saygılar. Canım müsait bir günde Topkapı Sarayı’nı
gezelim. Saray gece müzeciliğine açıkmış. Sılayı rahimi de yaptığımıza göre
Afrodisias Afrodisias diye ağlamaya devam edelim. Burayı Ara Güler yıllar
evvelinde Geyre köyünden geçerken keşfetmiş ve zamanla burası ören yeri olmuş.
Yahu o zaman bu zamandır otları neden kesmediniz ya! Mahvoldum. Beni çok büyük
hayal kırıklığına uğrattı buradaki hizmetlerin azlığı. Ayrıca Müzesi de depreme
dayanıklı olmadığı için müzeye de giremedik. Üç tane lahit gördük, annemle ben fıskiyeye
giden ve bağlantı yerinden kopmuş hortumu bağlantı yerinden bağlamaya çalıştık.
Hani ya hizmete faydamız olsun, kent kalkınsın. Üzülerek buraya puanım 5,5/10.
Kıyı
şeridinden Antalya’ya devam edelim. Modumuzu düşürmek yok. Patara’ya geldik. Burası
da Efes kadar büyük, Likya idaresinin merkezi olan bir kent. Buraya çok
açıklamam yok kardeşim gelin görün işte. Ama sıcakta gelmeyin. Sıcakta
gelecekseniz de yanınızda mutlaka mayo/haşema Allah ne verdiyse getirin. Kent
denize yakın olduğu için burada dolaştıktan ve hararetlendikten sonra kendinizi
cumburlop denize atabilirsiniz. Buraya puanım 8/10.
Ee
akşam oldu kalacak bir yer lazım. Demre’deyiz. Burada bir konakta konakladık.
Anca onu bulduk. Konak güzel ama yolun kenarında olduğu için çok gürültülü.
Neyse kafamızı geceleyin bir yere sokabildiğimize şükrediyoruz ve sabahın ilk
ışıklarında Myra Antik Kenti’ne koşarak gidiyoruz. Burada taştan Dionysos
maskları var. Biraz Dionysos’u size tanıtmak isterim burada. Diosysos, ölümlü
Semele ve Zeus’un oğlu. Zeus’un karısı Hera kocasının başkasıyla birlikte
olmasını hazmedemez ve Semele’yi öldürür. Zeus, Dionysos’u korumak için onu
alır ve baldırında saklar, Dionysos Zeus’un bacağından doğar. Dionysos tanrıça
Rhea veya Persephone tarafından bağcılık içinde büyütülür ki kendisi de bağbozumu
tanrısı olarak bilinir. Bağcılık, neşe, eğlence onun işidir. Heykellerinde
başında veya vücudunun bazı yerlerinde üzüm/üzüm yaprağı görülür. Eğlencenin ve
neşenin mekanı olan tiyatrolar da Dionysosla özdeşir. Yani tiyatro sahnesi
demek Dionysos demektir. Velhasıl buraya ben gittiğimde burada kazılar devam
ediyordu. Buraya puanım 6/10.
Haydi
kıyıdan devam edelim. Güzelim Akdeniz’in enginlikleri adamı çıldırtır. Marmara
bölgesi çocuğu olarak ben, karşı kıyıyı/karşı kıyının ışıklarını görmeye alışmışım.
Denize baktığımda bir son görmemek bende biraz çılgınlık hali uyandırdı.
Allahtan Toros Dağlarındayız da ayaklarım sağlam yere basıyor. Evet şimdi
nereye geldik? Elbette benim de antik bir insan olsaydım yaşayacağım yer
olduğunu iddia ettiğim iki şirin Olympos ve Phaselis Antik Kentleri'ne geldik.
Allahım buranın denizi halis midur? Ben hayatımda böyle temiz böyle berrak bir
deniz görmedim dostlar. Girin, yüzün ve denizden çıkmayın. Hani bir müze
kartıyla yapılabilecek en faydalı iş. Bu iki şehir de küçük ama dehlizleri olan
liman kentleri. Olympos’un patikalarından gidilen tapınak/yerleşim yerleri, kentin
içinden akan deresi, temiz havası insanda zaman yolcusu olma isteği uyandırıyor.
Phaselis ise iki kıyısı denize açılan hafif bir yükseltisi olan şehir. Şimdi nasıl
bu puanı buraya verdin diyeceksiniz ama buraya puanım 9,5/10. Daha iyisini
görene kadar en iyisi budur benim için.
Antalya’ya
gelmişken Düden ve Manavgat Şelaleleri'ne de gidin emi guzularım. Akarsu şifadır
iyi gelir. Antik kentiydi yüzmesiydi şelalesiydi derken yorulduk ve Kaleiçi’nde
konakta kaldık. Gece eşyalarımızı otele bırakıp biraz dinlendikten sonra
arkadaşlar hayyalassalah yani. Kalktık Kaleiçi’nde yatsıyı kılmak için çıktık. Burada
Osmanlıdan kalma çok fazla cami var. Ama ne yazık ki şuanki şehir Osmanlı tarihini
yutmuş durumda. Yani Antalyalı tüccarlar para için neler yapmaz ki dedirtti. Gece
bir balon çizerek Hadrian Kapısı’ndan geçerek konaktan bozma otelimize döndük.
Ertesi sabah dönüş yoluna girdik. Ee yorulduk değil mi eve gidelim yahu. Arabayı
sürenin de bir canı var.
Dönüş
rotasında Burdur’daki Sagalassos Antik Kenti’ne gidelim dedik. Ama burası da
Afrodisias gibi bir hayal kırıklığı. Aslında Şehir güzel bir dağa kurulmuş,
aşağıdaki şehir ayaklarımızın altında, kazısı gayet belirgin bir şekilde
yapılmış ancak bana bir yetmedi nedense. Sosyal medyada o meşhur Sagalassas
Antoninler Çeşmesi heybetli gelmedi. Evet çok iyi korunmuş tatlı bir çeşme ama
bir magic/pırıltı eksik. Buraya da puanım 6,5/10.
Yolumuzun
üstünde Denizli’de Hierapolis var. O ne Nekropol (ölülerin gömüldüğü lahitlerin
bulunduğu alan) be kardeşim. Ben galiba gizli bir Hades (yeraltı tanrısı)
hayranıyım. O yüzden de bana Nekropoller cazip geliyor. Bir fatiha üç ihlas
kuralından es geçmeyerek Kuzey Kapısı’na varıyoruz. Bizi devasa hamamlar karşılıyor
ve yaklaşık 2 kilometre Pamukkale travertenlerine kadar yürüyoruz. Evet doğru
okudunuz travertenler de burada. Yok yok. Buraya ben yıllar önce sabah
saatlerinde Kuzey Kapısından gitmiştim ve travertenlere vardığımda yorgunluktan
ölmüştüm. Nekropol hemen yanı başınızda buyurun kendinize lahitlerden lahit
beğenin. (sinsi bir reklamcı gibi okumadıysanız bu cümleyi tekrar okuyun) Bu
sefer gittiğimde ise gece Güney Kapısı’ndan travertenlerin oradan girdim.
Burası epeyi dik ve suların aktığı bir yer. Ben bir saatte burayı tırmandıktan
sonra kum fırtınası başladı normalde gece 12’de kapanacak olan ören yeri 22.00’da
kapandığı için bir survivor edasıyla antik kentin çok az kısmını fırtınalar
arasında dolaştıktan sonra Rüzgar Tanrıçası olacakken geldiğim yolu dönmek
durumunda kaldım. Belki de bu, bu sene yaşadığım en heyecan verici olaydı. Buraya
puanım 9/10. Gidin, görün, gösterin. Buraya kadar gelmişken bir horoz almadan
dönmeyin. Şaka şaka hediyelik havlu alsanız yeter.
Bu konumdan sonra isterseniz direk eve dönün isterseniz göller yöresinde kamp yapın. Ama magnetlerinizi, hediyelerinizi, gittiğiniz yerlerdeki meşhur yiyecek ve eşyalarından almayı unutmayın. Şimdi bana neden bu 0,5 veya 1 puanları kırdığımı soracaksınız. Kardeşim hatta Kültür Turizm Bakanlığı duy beni (ciddiyetle gülen bir emoji) gece müzeciliğinde aydınlatma sorununu çözelim, kentlere hizmeti tam anlamıyla sağlayalım. Abi az kalsın anam gecenin o vaktinde Pamukkale travertenlerinde rüzgara ve karanlığa kapılıp uçacaktı ki ben uçarak düştüm.. Bu olay çözülmeli. Bir de tatil mekanları, çeteleşmiş haksız fiyat biçen turizm ticaret işletmelerinden kurtarılmalı. Ayrıca neden bir Arapçacı olarak ilerde Arap ülkelerindeki Antik Kentler üzerine belki yazma düşüncesi beni bu yazıyı yazmaya itti. Ee yoruldum da yazmaktan. Hadi arrivederci..
ilginizi çekebilecek linkler/kaynaklar:
https://x.com/selinclb/status/1812558119005786507
Yorumlar
Yorum Gönder