Arapların Mitolojiye Yaklaşımı: İslamiyet Sonrası


     Bir önceki yazımızda Arap Mitoloji’sine sağ ve sol cenahtan eleştiriler getirip tabiri caizse hangi takımı tutacağınızı size bırakmıştık. Aynalı odada kalmış ve her gördüğünüz yansımanın doğru kapıya götüreceğini düşünmüştünüz. Eliade gibi düşünenleriniz kutsal metinlerde de geçen bazı mucizevi olaylar kaynak alarak yeni bir form kazanan anlatılara ‘’mitoloji’’ demekten çekinmemiş bazılarınız ise kutsal kitap düsturumuzdur, Allah’ın Kur’an’da uyardığı noktalara dikkat etmek gerek demiştiniz.

Sadru’l İslam yani Hz. Muhammed ve dört halifeyi içine alan dönemde insanların aklı karışmaması adına hurafeler/bidatlerin anlatılması yasaklanmıştı. Ancak Arap Edebiyatı’nın ilerleyen safhalarında insanı cezbeden efsunlu veya irrasyonel anlatıların zuhur ettiğini görürüz. Bunlardan biri de Abbasi dönemi Arap Edebiyatı’nda Ebu A’la el Maarri’nin Risaletu’l Ğufran’ıdır.

Bizler oranın sakinleriyken Dünya’dan çıktık yola 

Ancak ne canlı ne de mevtaydık bizler orada 

Risaletu’l Gufran’da Maarri, İbnu’l Karih’e öteki âlemlere bir seyahat yaptırır. İbnu’l Karih Cennet ve Cehennem’den geçer, oradaki insanlarla sohbet eder, Cennet ve Cehennem’deki çeşitli nimet ve azap tasvirlerini risalesine ekler. Tanıdık geldi değil mi? Evet! Maarri’den yıllar sonra Dante İlahi Komedyasında yine aynı üslubu benimseyerek Dünya Edebiyatına önemli bir eser katmıştır. Yine Maarrî’nin örnek aldığı eserler arasında Endülüslü İbn Şüheyd’in cinler âlemine seyahatini anlattığı, ünlü edip ve şairlerin cinleriyle görüştüğü el Tevâbiʿ ve’l Zevâbiʿi de zikredilebilir. Maarri henüz dört yaşında gözlerini kaybetmesine rağmen yıldızlara şahane şiirler yazmış, Risaletu’l Gufran gibi önemli bir eseri hayal dünyasında iyi bir şekilde yoğurmuş ve eserin namı bize kadar ulaşmıştır.

Zaman akmış Ortadoğu kendine biçilmiş kaderinde devam etmiş ve Napolyon Mısır’ı işgal etmiş. Dur şimdi karıştırma Napolyonu dediğinizi işitir gibiyim- demediyseniz de deyiverin kulaklarınız sesinizi özlemiş olabilir. Biraz olumlamavari aldım kabul ettim 777 der gibi. Durun tamam evrene ve hurafelere geçiş yapmıyoruz- Napolyon Mısır’a geldiğinde Kavalalı Mehmet Paşa tarafından Mısır’da eğitim/ilim/kültür faaliyetlerine önem veriliyor ve bunlar üzerine çalışılıyordu. Öyle ki Avrupa’ya âlimler gönderilip ilmi Mısır’a taşıtıyordu. Napolyon ile Mısır’a gelen alet veya malzemelerle beraber matbaanın kullanılması da yaygınlaşmış ve kitap basımları hız kazanmıştı. Avrupa’dan dönenler ceplerinde farklı düşünceleri de peşlerinde getirmişlerdi. Şiir cemiyetlerinde bu görüşler şairler arasında yayılmaya başlamıştı. Bu şairlerden biri de görüşlerine saygı duyulan “Şairlerin Prensi” Ahmed Şevkî’ydi.

Ahmet Şevki 22 Ekim 1932’de bir toplantıda Arap şiirini yüceltmek ve bu konuda şairleri yönlendirmek, şiir dünyasında sanatsal reformu savunmak, şairlerin toplumsal ve edebi düzeyini yükseltmek adına şairlere konuşma yapmıştı. Bunun doğrultusunda da adıyla müsemma Apollo Dergisi yayınlarını vermeye başladı. Derginin ismi her ne kadar Arap Milliyetçiliği veya öze dönme düşüncesiyle çelişse de savunucuları bu eleştirilere karşı çıkmıştır. Ancak derginin adı Arapça olarak Utarid konulmasını öneren karşıt görüştekilere Ebu Şadi; ‘’Yunan Mitolojisinin, şiir, müzik ve güneş tanrısı Apollo ile zenginleştiği gibi biz de şairleri ve Arap şiirini yücelten evrensel değerleri koruyarak zenginleşiyoruz.’’ cevabını vermiştir. Bu akımın şairleri şiirlerine pek çok mitolojik unsuru misafir etmiştir.

Apollo !! Merhaba sana ey Apollo

Sen şiir Ukaz’ının bir gölgesisin.

Ukaz ve sen,

Ediplerin kenarlarına göç edip oturdukları

Bir panayır yerisin.

---

Umulur ki bize eskiyi canlandıran

Muallakalar’ı getirirsin.

Ahmet Şevki bu şiirinde Apollo’ya seslenmiş, başlattıkları akımla eskinin gücünü kendilerine bahşetmesini dilemiştir. 

      Derginin ilerleyen sayılarında Yunan mitolojisine dair daha fazla bilgi verilmiştir. İlk başlarda milliyetçiliğin etkisiyle Neo-Klasik anlayış ile klasik ve Post-Klasik dönemi eserlerinde canlandırmaya çalışırken reform adı altında Fransız mecmuaların tercümesi yapılan başka milletlerin ahbarlarına değinilen bir akım haline gelmiştir.

      Yine 1950’li yıllarda solcu ideolojinin ve varoluşçu tesirin altında kalan T.S. Eliot gibi batılı şairlerin doğuda bir memba aramaya başlar. Araplar ise o zamanlarda da mitolojiye Sadru’l İslam döneminden bu yana gelen hurafe/uydurma gözüyle baktıkları için mitolojiyi küçümserler. Ancak batılı şairlerin eserlerine aradığı kaynak arayışıyla Araplarda yeniden doğuş anlayışı gelişmiş ve T.S. Eliot, The Waste Land (Çorak Ülke) şiiriyle Arap camiasında büyük ilgi uyandırmıştır. Cebra İbrahim’e göre şiirde geçen bazı ifadeler Filistin ile örtüştüğü için şiirin benimsenmesi hızlı olmuştur. Bu doğrultuda da Araplar şiirlerinde Temmuz/Adonis mitlerinden yararlanmaya başlamıştır. Doğuda Temmuz, batıda Adonis birbirleriyle özdeşleştirilir. Temmuz; genç yaşında ölmesinden sonra sevgilisi Aştar’ın hayat suyunu kendisine sunmasıyla tekrar canlanır ve tabiat da böylelikle eski neşesine kavuşur. Adonis; kışın yeraltında saklanan, baharla birlikte yeryüzüne dönen ve aşk cümbüşü içinde fışkırıp gelişen bitkisel varlığı simgeler. Bu etkilerden sonra Modern Arap Edebiyatı’nda yeni bir akım olarak Temmuz Akımı başlar. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi Filistin meselesine benzetilen şiir ile tekrar bir doğuş amaçlanmış ve milliyetçi bir eğilimle etkisi şiirlerde görülmeye başlanmış. Ancak adından da anlaşılacağı gibi bu akım da mitolojik veya irrasyonel anlatılara kaymıştır. Yeniden doğuş aşamasında bir Mesih bekler gibi bir kurtarıcı beklenmiştir.

Ben burada, tek başıma, çarmıhta!

Abdulvehhab Beyyati.


Yine sadece şiirler değil Tevfik Hakim’in de tiyatrolarında mevcut sistem antik Mısır mitleriyle irrasyonel olarak eleştirilmiştir. Ruhun Geri Dönüşü, Delilik Nehri, Osiris ile İzis bu tarz tiyatrolarına örnektir.

Görüleceği üzere her ne kadar hurafe olarak adlandırılsa da Müslüman Araplar mitoloji fikrinden sakındırılsa da Emevi döneminden sonra dini değerlerin en başındaki gibi sağlam bir kadem üstünde dur(a)madığını hayal gücü insanı farklı noktalara iletmiş ve Ebu Nuvas gibi şiirlerinde uçlara kaçsa da yine Allah’a sığınılmıştır. Modern çağda ise farklı kültürlerle etkileşim artması sonucunda ya asırlarca bir folklor gibi dillerden dile aktarılmayarak unutulan Arap mitolojisi hatırlanmaya çalışılmış ya da yeni bir mitoloji kugulanmıştır. Bizler –yani bunu yazan ve okuyan genel kitle Müslüman olarak- akide ve imani açıdan başka mitolojilere fantastik doğaüstü bir anlatı gözüyle bakar, Arap mitolojisinin ise mevcudiyetini hemen benimseyemeyiz. Ancak eleştirel bakış açımızı kaybetmeden gelişmeleri takipte kalabiliriz.

İla’l Liqa.


Kaynaklar

https://www.mitolojisi.com/arap-mitolojisi/


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

sen de mi ceaser; antik kentleri puanlamaca

dumanlı dağ

Apollo ve Apollocular