Kayıtlar

denemeler 1

Resim
        Önceleri yani galu belada mananın hepsi bizdeyken dünyaya manayı kaybederek ve manayı aramak için geliyoruz. elbette benim bu giriş cümleme itiraz edenleriniz olacaktır. Zira herkesin dünyaya geliş amacı birbirinden farklı olabilir. Hatta en başta unutmam ben bunu dönmem bu davamdan diyenleriniz bile davasından dönmüş başka yollara sapmıştır. Nitekim hayat, bizim davalarımızla hiç mi hiç ilgilenmiyor. Bu hergelenin amacı bizi kendi amaçlarına hadim eylemek, kendi labirentlerinde bir aman, bir menfez arayan fare gibi koşturmak.. Neyin menfeziyse artık bu!      Çocuklukta hepimiz bir deli fışkındık -hiç inkar etmeyin. Yok efendim, benim dünya uslusuydum diyenlerinizin bile elbette çocuklukla gelen hin, şeytani planları vardır. Siz fark etmemişsinizdir. Evet, doğrusu bu "fark etmemek".. Çocukluk böyledir işte. İnsan deli bir ruha sahiptir ancak ruhu aramak veya onun neliğine dair düşünmek gelmez. Aslında çocukluğumuzda ruhumuz çok ama çok derinlerde olmasına rağmen o boş

budama veya buda(ma)

       ağaç budamada tepe vurmak denilen bir şey vardır. bu olay fidan daha henüz bir yaşındayken tepeden verev kesilir. bu işlem bir sonraki yıllarda fidan sağlıklı, düzgün ve sağlam dallar çıkartabilsin diyedir. ekim kasım aylarında yapılan bu işlem temmuz ağustosda kontrol edilir ve budama her yıl tekrarlanır. üç yıl süren bu doğru budama işlemi neticesinde nihayet fidan meyve vermeye başlar. ancak bu budama mevsim dışı veya fidan odunsu bir yapıya geldiğinde yapılmamalıdır. zira yapılırsa ağaç tamamen küsebilir, tamamen kuruyabilir veya hiç meyve vermeyebilir. yani bildiğiniz kütük gibi kalabilir. işte o haliyle ağaç ancak sobada yakmak için kullanılır; ne aşı yapılır ne dalından alınıp çelik yapılır.      şimdi neden bunu anlattı bu kız derseniz İsmet Özel değiliz ancak biz de biraz kalbe ve doğaya dönelim. İnsan bazen tepe vurmalı; kendisine, karakterine, başlarıyla kurduğu ilişkilere.. Ancak bu tepe vurma işlemi çok titiz ve dakik olmalıdır. Nitekim yukarıda söylediğim gibi zama

Hamra'ya..

  Sevgili “ortaya karışık konuların” okurları merhabalar, bugün menümüzde ağızda eski tarihleri hatırlatan biraz buruk, tesadüflerle heyecanlandıran biraz tatlı bir aroma bırakan bir şiirle geldim. Nizar Gabbani’den “Gırnata” şiiri ile.. Esmer bir dilber işte böyle Endülüs’ü hatırlatabilir.. في مدخل الحمراء كان لقاؤنا ما أطـيب اللقـيا بلا ميعاد عينان سوداوان في حجريهم تتوالـد الأبعاد مـن أبعـاد هل أنت إسبانية ؟ ساءلـتها قالت: وفي غـرناطة ميلادي غرناطة؟ وصحت قرون سبعة في تينـك العينين.. بعد رقاد وأمـية راياتـها مرفوعـة وجيـادها موصـولة بجيـاد ما أغرب التاريخ كيف أعادني لحفيـدة سـمراء من أحفادي وجه دمشـقي رأيت خـلاله أجفان بلقيس وجيـد سعـاد ورأيت منـزلنا القديم وحجرة كانـت بها أمي تمد وسـادي واليـاسمينة رصعـت بنجومه والبركـة الذهبيـة الإنشـاد ودمشق، أين تكون؟ قلت ترينه في شعـرك المنساب ..نهر سواد في وجهك العربي، في الثغر الذي ما زال مختـزناً شمـوس بلادي في طيب "جنات العريف" ومائه في الفل، في الريحـان، في الكباد سارت معي.. والشعر يلهث خلفه كسنابـل تركـ

Apollo ve Apollocular

Resim
  Buyurun hoş geldiniz, size yüzümde sinsi ve belki de deyyus bir gülümsemeyle kollarımı sonuna kadar açıyor ve tuhaflıklar diyarına davet ediyorum. Buyurun korkmayın, kendinize güzel bir köşe seçin ve bekleyin anlatacaklarımı.. Bunlar belki bir masal belki de masaldan kurgulanmış gerçekler.. Düşünecek ve buna siz karar vereceksiniz? Bir varmış bir yokmuş annesi nasipsizler yüzünden kovularak bir adaya sığınmış ve dokuz gün dokuz gece sancılı bir doğum sürecinden sonra bir bebek dünyaya gelmiş. Annesi o kadar sancı çekiyormuş ki doğum yaparken palmiye ağaçlarına tutunarak onlardan güç almaya çalışıyormuş. Anne çocuğunu doğurduktan sonra temiz su bulma umuduyla Likya adında bir yere gitmiş ancak pek de misafirperverlik görememiş; halk anne ve çocuğa su verilmesini yasaklamışlar. Zorluklarla hayatlarına başlamışlar. [1] Evet, birçoğunuz annenin Meryem, bebeğin de İsa olduğuna hükmettiniz ama bu hikaye Leto ve oğlu Apollo’nun hikayesi

Arapların Mitolojiye Yaklaşımı: İslamiyet Sonrası

Resim
       Bir önceki yazımızda Arap Mitoloji’sine sağ ve sol cenahtan eleştiriler getirip tabiri caizse hangi takımı tutacağınızı size bırakmıştık. Aynalı odada kalmış ve her gördüğünüz yansımanın doğru kapıya götüreceğini düşünmüştünüz. Eliade gibi düşünenleriniz kutsal metinlerde de geçen bazı mucizevi olaylar kaynak alarak yeni bir form kazanan anlatılara ‘’mitoloji’’ demekten çekinmemiş bazılarınız ise kutsal kitap düsturumuzdur, Allah’ın Kur’an’da uyardığı noktalara dikkat etmek gerek demiştiniz. Sadru’l İslam yani Hz. Muhammed ve dört halifeyi içine alan dönemde insanların aklı karışmaması adına hurafeler/bidatlerin anlatılması yasaklanmıştı. Ancak Arap Edebiyatı’nın ilerleyen safhalarında insanı cezbeden efsunlu veya irrasyonel anlatıların zuhur ettiğini görürüz. Bunlardan biri de Abbasi dönemi Arap Edebiyatı’nda Ebu A’la el Maarri’nin Risaletu’l Ğufran’ ıdır. Bizler oranın sakinleriyken Dünya’dan çıktık yola  Ancak ne canlı ne de mevtaydık bizler orada  Risaletu’l Gufran’da Maarri

Arapların Mitolojiye Yaklaşımı: İslamiyet Öncesi

Resim
  Çok eski zamanlarda Dünya henüz oluşmamışken; “ Apsu ve Tiamat” vardı. Tatlı ve tuzlu sular tüm evreni kaplamaktaydı. Oğulları Mummu suyun üzerinde sallanıp duran sislerin arasındaydı. İşte böyle başladı dünyanın yaratılışı Babil mitolojisine göre. Sonra Tanrıların savaşında ana Tiamat’ın bir heybetle yarattığı Kingu, Bilgelik Tanrısı Ea tarafından öldürüldü ve kan damarlarından insan yaratıldı. Böylece insanın serüveni de başlamış oldu. "Konuşmaya başladı ve Ea’ya, Kalbinden geçenleri söyledi: Kanları bir araya toplayacağım; kemikleri bir araya O kalabalığı ayağa kaldıracağım, adı insan olsun O kalabalığı yaratacağım, adı insan olan"   Gel zaman git zaman insanın göğe ve göktekilere erişme hevesi Babillilerde de olduğu için onlar da yüksek burçlar inşa etmeye başladı. Başlangıçta hepsi tek bir dili konuşurken burçları inşa ettikten sonra Tanrılar tarafından cezalandırılan insanoğlunun dili artık karışıp farklılaştı. Bu durum Tevrat’ta şöyle geçer:  “ Başlangıçta dünyad